
Renkli kostümler, havalı dövüş sahneleri ve “Zordon bizi çağırıyor!” çığlıkları... Mighty Morphin Power Rangers, çocukların kahramanıydı. Ancak programımızda görüyoruz ki bu çocukluk ikonunun perde arkası karanlık, kaotik ve kimi zaman ölümcül bir yerdi.
Zorlu koşullar
Power Rangers, Japon tokusatsu görüntüleriyle Amerikan oyuncuların sahnelerinin birleştirilmesiyle düşük bütçeli ama reyting rekortmeni bir fenomene dönüştü. Fakat bu ticari başarı, oyunculara yansımadı. Eski Power Rangers oyuncuları, yaşadıkları zorlukları açık yüreklilikle anlatıyor: Haftada altı gün çekim, saatler süren dublörsüz sahneler, Oyuncular Sendikası’nın belirlediği asgari ücretinin bile altında minimum maaş ve yasal güvence yok... Sözleşmeler öyle sertti ki bazı oyuncular yasal haklarını aramaya bile çekiniyordu.
Şiddete meyilli bir hayranın planladığı saldırı girişimi
2000’li yıllarda, genç bir adam kendisinin gerçek bir Power Ranger olduğuna inanmaya başlıyor. Halüsinasyonlar, komplolar ve çevrimiçi forumlarda giderek radikalleşen yazılar derken; sonunda zihinsel sağlığı ciddi şekilde bozulan bu kişi, eski bir Power Ranger oyuncusuna karşı kanlı bir saldırı planı yapıyor.
Neyse ki federal ajanlar zamanında devreye giriyor. Programda bu adamın evinde bulunan cephanelik, hedef listeleri ve yazdığı korkutucu manifesto ilk kez ekrana geliyor. “Bana Zordon emir verdi” diyerek savunma yapan bu kişi, Power Rangers dünyasının nasıl bir takıntıya dönüşebileceğinin ürpertici bir örneği.
Tanıklıklar, travmalar ve gerçekler
Programda yer alan oyuncular arasında Walter Emanuel Jones (ilk Siyah Ranger) ve Karan Ashley (ikinci Sarı Ranger) gibi isimler var. Jones, fiziksel sakatlık geçirdiği bir sahneden sonra bile sete dönmek zorunda kaldığını anlatıyor. Ashley ise hayran etkinliklerinde güvenliğin neredeyse hiç olmadığını, saplantılı hayranlarla defalarca yüz yüze kaldığını söylüyor.
Set çalışanlarından biri de, "Sanki çocuk programı değil de düşük bütçeli bir aksiyon filmi çekiyorduk... Ama çocuklarla," diyerek sektörün olanlara ne kadar kayıtsız olduğunu vurguluyor.
Şöhretin bedeli
Belgesel, sonunda bizi şu soruyla baş başa bırakıyor: Çocuklara kahraman olmayı öğreten bir dizinin arkasında, bu kahramanlara kim sahip çıkıyordu? Ve “hayranlık” adı altında şekillenen saplantılar, dijital çağda nasıl bu kadar kolay silah haline gelebiliyor?
Bölümü hemen izle,
Tüm bölümler için buraya tıkla.
Hollywood’un Şeytanları Pazar 23:00’de TLC’de.